Afrika masallari ve Tropenmuseum

En son yazımızı yazalı bir yıldan fazla olmuş. İşin ilginci, bu süre içinde neredeyse hergün yazacak şeyleri biriktirip kafamda tasarladım. Canım arkadaşlarımın kavanozundan çıkan mesajlarıyla bir sürü şey yaptım, bunları anlatmak için bir sürü fotoğraf çektim. Bir yıl önce yazılmaya başlanmış bir Amsterdam Halk Kütüphanesi yazısı bile hazırda bekliyor. Bir dahaki yazıyı ne zaman yazarım bilmem. Bugün doğum günüm ve resmi olarak 30 yaşındayım. Doğduğun yaş saylanmaz, öyle oldu böyle oldu diyerek kaçabileceğim bir durum da kalmadı. Tertemiz bir otuzla karşı karşıyayız. Neyse canım insanlar ne 40'lara 50'lere 60'lara giriyorlar da gıkları çıkmıyor (70'den sonra kafa rahatlıyor diye umuyorum). 30 yaş da çok ilginç, ağırlığını hissetmek, gereksiz duygusallıkla kendini bilmez gençlik arasında çok ince bir çizgide duruyor. Ama oturup düşünmek için çok nedenim var bir yandan da, nasıl söylenir bilmem ki, bunlarda biri artık hayatımın hiç bir anında yalnız olmamam. Şimdi bugünün şerefine kavanozdan bir kart çekiyorum. 


"Afrika'dan bir masal dinle ve "turn the world around"u dinle"
Biraz cheesy bir fotoğraf gibi dursa da doğumgünümüzün ilk hediyesi Afrika savanlarını temsilen.

Bir lamba cini edasıyla hemmen emredersin sahip diyor ve masalımızı dinliyoruz.

sonrasında ise turn the world around'u dinliyoruz.
Hemen şarkının ve videonun hikayesi için küçük bir wikipedia linkini vermeyi de ihmal etmiyoruz. 

 Susam sokağı ise bir tesadüf ve güzel bir nostaljiden ibaret.

Peki bu hikayenin Amsterdam'i nerede? Tabi ki de Afrika özlemi duyduğunuz her an gidip bir koşu ziyaret edebileceğiniz Tropenmuseum'da. Tropenmuseum için kabaca Tropikal ülkeler müzesi diyebiliriz. Hindistan'ından, Güney Amerikası'na pek çok kıtadan antropolojik öğeler barındırıyor. Bir bölmede kah eski bir Güney Amerika Şamanının heykelciğini görüyorsunuz, kah bir Afrika kabilesinden tören maskeleri, Pakistan'dan bir sokak sanatçısının eski kuklaları... 

Bu kostumleri giyenler regli olan kızlar için köy meydanında yapılan kutlamalarda kalabalığın ortasında dans ediyorlar. Devasa penisleri de izleyicilere sallayıp, izleyicileri penisleriyle döğüyorlar.  Kutlamalar civar köylerden eşli çoluklu çocuklu katılım eşliğinde 3 gün 3 gece sürüyor (Bu bilgiler tamamen gerçek).

Tabi sağolsunlar bizi de Tropik ülkeler arasında saymışlar. Türkiye bölümü de var. Orda da bizdeki müzelerdeki gibi yöresel kıyafet giydirilmiş cansız manken yerine Orhan Gencebay posteri falan görüyorsunuz. 
Tropikal halk müziği

Gündelik hayata dair o kadar ilginç ayrıntı hakkında fikriniz oluyor ki. Mesela en yakın ayakkabı boyacılarının sandıklarındaki ayak koyma yerine ya da chopsticklerinizi(her genç kızın çeyizinde mutlaka bir çift bulunur) koyduğunuz tahtalara benzetebileceğim (Sonra da neymiş biz Tropik değilmişiz. Elin oğlu zaten sana kibarlığından tropik diyor. Yoksa ne desin, yeryüzündeki tüm ilginçliklerin bir araya toplandığı üçüncü dünya ülkeleri mi koysun koskoca müzenin adını), farklı desenlerden ahşap oymalarıyla yastıklar...Herkesinki kendine özel olurmuş, bakımı cilası, oyması kakması düzenli olarak elden geçirilirmiş. Canım afro saçlara zeval vermesin diye sadece boyunlarının altına bu destekleri koyup uyuyorlarmış. Nerden nereye, ahşap yastıklardan fönlere maşalara ve hatta peruklara. Bu peruk meselesine de çok üzülüyorum bak. Saçları hergün düzleştirmekle uğraşmamak için, burda Afrikalı ya da Afrika kökenli diyelim daha güzel olur herhalde kafaları kazıtıp düz uzun saçlı peruklar takıyorlar. Halbuki ne gerek var anam bacım, "hepiniz de bir içim su gibisiniz ah bu kara düzen size bir çirkin dedi kendinizi bir daha güzel hissedemediniz" diyesim geliyor her gördüğümde. 

"Herşeye bu kadar şaşırmayın gülüm ya"
En önemlisi Hollanda'nın sömürgeci geçmişine dair çok fazla bilgi edinebilirsiniz. Bana en ilginç gelen iki şeyden biri Kolonilerden memelekete ziyarete gelen toprak ağalarının, hediye olsun diye kölelerine yaptırdıkları bezden bebekler, abidik gubidik çuldan çaputtan oyuncaklar. Her ziyaret öncesi kölelere diyorlarmış ki "şu kadar hediye yapıverin oraya özgü oyuncaklar, hediyelikler diye kaktırayım". Garibim köleler de oturup tüm yaratıcılıklarını ve hünerlerini kullanıp hediye uydurmuşlar işte. Bence tropiklik olmasa da hepimizin ortak bir noktası var. O da çağlar boyunca beyaz adamı idare etmek. He canım, he gülüm... Tabi burda Hollanda kültürel hayatının en derinlerine nüfuz etmiş ucuzcuktan hiç bahsetmiyorum bile. İkinci çok ilginç şey de köle taşıdıkları gemilerin krokileri. İşte o krokilerde tüm aydınlanmayı, rasyonel aklı ve modern insanı anlıyorsun. Eğitim hayatımız boyunca teorisini konuşup ettğimiz herşeyin somutlaşmış halini o krokilerde gördüm anacım. 








Hiç yorum yok: